Thursday, December 25, 2008

Istanbul Tatili

Saat 1.32 am ve ben internet basindayim. Filiz Akin ve Kartal Tibet'in cok sevdigim bir filmi var. Ismi 'Istanbul Tatili'. Uzaklardan gelen bir prenses olan Nilgun(Filiz Akin) prensesligin gerektirdigi islerden sikilir ve saraydan kacar. Sonrasinda sizmis bir sekilde bir bankta otururken Kartal Tibet bulur. Sonrasinda kendisini alir ve evine goturur. Tabii Nilgun kendisinin prenses oldugunu gizler ve o sekilde hareket eder. Bizim Kartal Tibet de fotosipsaktir. Kendisi ve en yakin arkadasiyla onun prenses oldugunu bilerek degisik mekanlarda fotograflarini cekerler. Sonrasinda da Kartal Tibet ile Filiz Akin arasinda bir yakinlasma olur. Tabii ki bir hafta sonrasinda Filiz Akin ayrilmak zorunda kalir. Cunku ayri dunyalarin insanlaridirlar. Ikisinin de gozleri yasli. Ikisi de birbirini sevmektedir. Ama bu dunyanin vermis oldugu sorumluluklar ikisini birbirinden ayirmaya yetecektir. Kartal Tibet ve arkadasina bir gazeteden gelen o zamanin parasi 100000 lirayi Kartal Tibet kabul etmez. Cunku o kizi sevmistir ve onun hayallerini yikmak istememektedir. Sonrasinda Prenses ve kral istanbuldan ayrilacakken bir yatta basin toplantisi verirler. Tabii ki orada Kartal Tibet cekmis olduklari fotograflari Istanbul Hatirasi olarak Filiz Akin'a verir. Orada birbirlerinden ayrilirlar. Sonrasinda eve gelen Kartal resimlerine bakarak sevdigine veda eder, derken Filiz yuzerek evlerine gelmis ve sonunda prenseslikten ayrilmistir sirf sevdigi icin.

Ne kadar guzel bir film. Bu filmden de benim aldiklarim oldu. Hayati ben de hep guzel bir sekilde yasamak istedim. Bu filmin muzigi beni aldi taa cok eskilere goturdu. Bir anda kendimi Kartal Tibet'in yerine koydum. Birini sevmek ve o insanla ayri dunyalarin insani oldugunu bilerek onu sevmek... Ben simdiye kadar sevginin ne demek oldugunu bilemedim. Nereden bilebilirim ki? Kendi kalbimi verebilecegim kimse simdiye kadar karsima cikmadi. Beni kimse simdiye kadar da anlamadi. Her zaman icine kapanik birisi oldum. Bu blogu acisimdaki amacim bir nevi haykirmak, bir nevi ne kadar aci cektigimi insanlara duyurmakti. Bu aci kolay bir aci degil. Sevecek birinin olmamasi ve hep bulutlar icerisinde birini hayal edip onu sevmek. Hem de delicesine sevmek. Herseyi feda edebilecek kadar sevmek... Bir gun inaniyorum onu bulacagim. Hayalimdeki bulut sekillenecek ve ben de birgun birini sevecegim.

Hani derler ya iki gonul bir olunca samanlik seyran olur diye. Ben o ikinci gonulu hep hayallerimde susledim. Biliyorum hayallerin gercek olmasi cok zor. Ben cok kulturlu birisi degilim. Okumayi severim ama vaktim oldugu kadariyla. Genelde internetle alakali seyler yapmayi severim. Bir anda kendimi bu filmde izledigim fotosipsaklarin yerine koydum. Onlarin egitimi yok. Ben kendimi egitimsiz dusunemiyorum. Her an birseyler ogrenmem gerektigini biliyorum. Ama var sayalim ki ben egitimsiz birisiyim ve hayatimi fotografcilikla sagliyorum. Benim sevmeye ve sevilmeye hakkim yok mu? Ben de insanim. Kim olursam olayim. Bu filmin muzigi dedim ya benim gozlerimden yas gelmesine yetiyor. Ben de hala sevgiyi taniyamamis ama icin icin, kalbinden aglayan birisiyim. Ben bir kere seven insanlardanim. Sevdigim kisi ile ayri dunyalarin insani olup ayrilmak istemiyorum.

Ah kendi icimdekileri nasil ifade edeyim bilemiyorum. Bu satirlari yazarken bir yandan da film muzigini dinliyorum. Ne kadar dertli bir sekilde bu satirlari yaziyorum varin ona siz karar verin.

Ve burada da benim youtube hesabimdan olusturdugum guzel film muzigi. Dinleyin ve siz de efkarlanin sayin okuyucular...

1 comment:

  1. Yüreğinizden, dizelere döktüğünüz cümleler harika. Yüreğinize, dilinize sağlık....

    ReplyDelete